Zigana Köyü'nün dönemeçli yollarla uzanan girişinde, köye varış istikametinde sola dönüldüğünde toprak bir yol göze çarpar. Bu yoldan arabayla geçmek mümkün değildir. Arabayla bu patika yolu aşmaya yeltenen birkaç maceraperest fazla ilerleyememiş ve sonunda adımlarını kullanmak zorunda kalmıştır.
Bu yol, yaklaşık olarak 20-25 yıl önce işleyen bir bakır madenine çıkar. Bu bozuk yollarda o yıllar kamyonlar, iş makineleri çalışırmış.
Uzun ve engebeli bir yürüyüşten sonra yıkık dökük iki katlı bir bina göze çarpıyor. Bu harabe binada, madenin işlediği yıllar bölge dışından çalışmaya gelen işçiler kalırmış. Eski madenin girişine yaklaşınca paslı bir tanker dikkatimi çekiyor. Bu dağ başında birkaç sene öncesine kadar bir hareketlilik olduğu etraftaki kalıntıardan çok rahat anlaşılabiliyor.
Paslı tankerin hemen arkasında ise madenin girişi göze çarpıyor. Girişe yaklaştığımda sanki içeride büyük bir fan varmış gibi rüzgar esintisi geliyor. Zeminse, muhtemelen mevsim boyunca yağan yağmur sularıyla kaplı. O kadar yol gelmişken bu eski madenin girişinden içeri de girmeyi düşünüyorum.
Bir an kararsız kalsamda merakım ağır basıyor ve paçaları sıvayıp içeri giriyorum. Birkaç adımdan sonra suyun seviyesi azar azar yükseliyor ve zemindeki eğimde buna paralel olarak artıyor. Işık yetersizliğinden dolayı içerinin fotoğrafını çekemiyorum. Girişe yakın kısımda duyduğum rüzgar içeride yerini soğuğa bırakıyor. İç kısımlarda boşluk gittikçe daralıyor ve yerin dibine doğru eğim artıyor. Bu noktadan sonra ilerlemiyorum. Kayda değer bir manzarayla karşılaşmamış olsam da eski bir madenin yanına kadar gelmişken az da olsa içini görmeden geri dönmediğim için kendimi mutlu hissediyorum.