20 Ekim 2015 Salı

Eski Madene Yolculuk

Fotoğraflar: Atakan SAĞIR

Zigana Köyü'nün dönemeçli yollarla uzanan girişinde, köye varış istikametinde sola dönüldüğünde toprak bir yol göze çarpar. Bu yoldan arabayla geçmek mümkün değildir. Arabayla bu patika yolu aşmaya yeltenen birkaç maceraperest fazla ilerleyememiş ve sonunda adımlarını kullanmak zorunda kalmıştır.
Bu yol, yaklaşık olarak 20-25 yıl önce işleyen bir bakır madenine çıkar. Bu bozuk yollarda o yıllar kamyonlar, iş makineleri çalışırmış.

Uzun ve engebeli bir yürüyüşten sonra yıkık dökük iki katlı bir bina göze çarpıyor. Bu harabe binada, madenin işlediği yıllar bölge dışından çalışmaya gelen işçiler kalırmış. Eski madenin girişine yaklaşınca paslı bir tanker dikkatimi çekiyor. Bu dağ başında birkaç sene öncesine kadar bir hareketlilik olduğu  etraftaki kalıntıardan çok rahat anlaşılabiliyor.





Paslı tankerin hemen arkasında ise madenin girişi göze çarpıyor. Girişe yaklaştığımda sanki içeride büyük bir fan varmış gibi rüzgar esintisi geliyor. Zeminse, muhtemelen mevsim boyunca yağan yağmur sularıyla kaplı. O kadar yol gelmişken bu eski madenin girişinden içeri de girmeyi düşünüyorum.


Bir an kararsız kalsamda merakım ağır basıyor ve paçaları sıvayıp içeri giriyorum. Birkaç adımdan sonra suyun seviyesi azar azar yükseliyor ve zemindeki eğimde buna paralel olarak artıyor. Işık yetersizliğinden dolayı içerinin fotoğrafını çekemiyorum. Girişe yakın kısımda duyduğum rüzgar içeride yerini soğuğa bırakıyor. İç kısımlarda boşluk gittikçe daralıyor ve yerin dibine doğru eğim artıyor. Bu noktadan sonra ilerlemiyorum. Kayda değer bir manzarayla karşılaşmamış olsam da eski bir madenin yanına kadar gelmişken az da olsa içini görmeden geri dönmediğim için kendimi mutlu hissediyorum.









5 Ekim 2015 Pazartesi

Dağların Gizlediği Şelaleye Yolculuk

Fotoğraf: Atakan SAĞIR


Yükseklik 2000 metrenin üzerinde...Burası Zigana Dağı'nın iç kısımları. Zigana Dağı'ndaki tesislerinden sonra yaklaşık 5 km daha devam edip Naharcı Yaylası denilen araçla girilemeyecek bir alana geliniyor. Eski yayladan dağa tırmanıldığında rüzgarın uğultusu giderek şiddetleniyor. Yüksekliğinde etkisiyle dağa tırmanırken nefes alıp vermem bile değişiyor. Ağustos ayı olmasına rağmen kilometrelerce yol katettiğim halde en ufak bir yorgunluk belirtisi hissetmiyorum.
Ard arda devirdiğim dağlardan sonra uzaklardan beliren bir şelale dikkatimi çekiyor...




Bu kadar gelmişken adsız şelaleyi de görmeden dönmek istemiyorum. Adsız şelale diyorum çünkü bu küçük şelalenin herhangi bir adı veya bilinirliği yok. Doğallığından ödün vermeyen bu şelale kayalıkların arasından rüzgarın uğultusuna karışan şırıltısıyla tatlı tatlı akıyor.





Kayalıklarda ilerlerken çok dikkatli olmak gerekiyor. Islanmış taşlar inanılmaz derecede kaygan.



Şelalenin yanına vardığımda ise güzel bir sürpriz beni bekliyor: Kışın yağan karlardan kalmış kar kütleleri...
Erimemekte ısrarcı olan bu buz kütleleri ortama adeta doğal klima etkisi veriyor. Dönüşte kardan bir parça kırıp eridğinde içmek için yanıma alıyorum. Belki de sıcağın etkisindendir ama şöyle söyleyebilirim ki hayatımda içtiğim en lezzetli suydu.